Yıllardır kök saldığım tüm güvenli alanlarımdan teker teker söküyorum köklerimi. Bencilliği ile beni boğan sevgiliden ayrılalı tam tamına bir yıl, yüzünü son görüşümün üstündense aylar geçti. Onunla başlayan yaprak dökümü, beni boğan, üzen ve içsel anlamda beni öldürdüğünü düşündüğüm her kökü de teker teker sökmeye başlamama ön ayak oldu.
Önce O 'nu tam anlamıyla söküp almak gerekti, ama o kısmı kolay olmadı, hala da kolay olmuyor aslında. Ama sonuçta başlanmış yol, bitmiş yoldur da aynı zamanda (en azından benim için öyle. Zor da olsa, çok tökezlesemde, düşüp günlerce kalkamasam da, her şey o adımı o yola atana kadar vazgeçilebilir benim hayatımda. Attıktan sonra ne olursa olsun bitireceğimi ve amacıma ulaşacağımı bilir, inanırım).
İşe istifamı vermekle başlamak, bir taşla iki kuş vurmak anlamına geliyordu. Ben de vurdum... Şansım yaver gitti ve şartlarımı çok değiştirmediğim ve hatta daha insancıl şartlara sahip bir iş buldum. Bir bahaneyle etrafımdaki riyakarlıklardan, sahte gülüş ve samimiyetten, beni öldürdüğünü,çürüttüğünü düşündüğüm, beni ben olarak kabul etmeyen ve etmek istemeyen herkesten çekip aldım kendimi.
30 'lu yaşlarda, gerçekten de kişinin kendine verdiği değer gerçekten de artıyor galiba.
Büyüyor musun? Yoksa, bu yaşlara geldiğinde devrilen her bir gün, hayat ve benliğin daha da mı değerleniyor insanın kendi gözünde?
Yukarıdaki soruların cevapları sizler için nasıldır bilemem ama, hayata durup bakmaya başladığınız yerde yeni yeni anlamaya başladığınız benliğinizle buluşabildiğinizden, 30 'lu yaşlar güzel...
Hele bir de aldığınız büyük riskler, küçük küçük mucizeleri birleştirip, size yep yeni hayatınızda ardı arkası kesilmeyen mutlulukları daim kılmaya başlamışsa...
Ortayaş Sendromu
5 Nisan 2013 Cuma
1 Ağustos 2012 Çarşamba
Önsöz :)
Hep bir iyimserlik hali içinde yaşamaya çalışmanın ne kadar saçma olduğunu algılamak için oldukça geç bir yaş seçtiğimi, oldukça geç bir zamanda anladım. Ama inanın bunu daha fazla sürdürebilirdim, üst üste gelen darbeleri göz ardı etmek için yaptığım olumlamalar sayesinde artık bir şizofren olduğuma inanmaya başlamasaydım eğer...
Şu 2012'ye çok ümit yüklemişken, başlamasıyla birlikte hayatımdaki her şey ani bir patlamayla toz bulutları altında kaldı. Üç yıllık ilişkimi sürüye sürüye yürütmeye çalışıp, tüm sorunlara gözlerimi kapayıp, yanlış olduğunu bildiğim halde hala evlenme planları yaparken aa aaa bir de baktım ki, sensiz nefes alamam, sensiz yaşayamam ölürüm bıt, bıt, dıt, dıt diye nameler yapan, yıllarca inanmadığım aşka, sevgiye inanmama sebep olan, tüm doğrularımın yanlış olduğuna beni inandıran, bana tapan sevgilimin "heves ve heyecanın bitmiş" olduğunu bildirdiği bir buluşmayla bütün taşlar gümbürtülü bir şekilde yerine oturdu ve ben bu üç yıllık süre içinde her şeyi ayakta tutabilmek ya da aptallığımdan görmezden geldiğim sorunlar nedeniyle içimde bir şizofren yarattığımı fark ettim...
Tabii ki hayatımda sadece aşkla meşkle alakalı sorunlarım yok. Fitili ateşleyip, dolup taşmamı sağlayan birikimler sırasıyla ayrılık, ev, iş ve yeni flörtlerin getirdiği yeni dibe vuruşlar şeklinde gelişip, bugün bu bloku açmama, içimi dışımı dökmeme, söylemek isteyip söyleyemediklerimi, içimdeki öfke ve kırgınlıkları atmama, kısacası kendime hiç değilse yazarak yardım etmeye çalışmama neden oldu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)